HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU KAPSAMINDA BELGE VE BELGENİN ÖNEMİ

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU KAPSAMINDA BELGE VE  BELGENİN ÖNEMİ:

A-Belgenin Tanımı ve Hukukumuzda Belge Olarak Kabul Edilen Şeyler:

Belge sözlükte; “Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb., vesika, doküman.” şeklinde tanımlanmıştır. Belgenin hukuki tanımı ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. Maddesinde yapılmıştır: “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” Kanunun ilgili maddesinden anlaşılacağı üzere belge, hukuki olayların aydınlatılmasında kullanılan en önemli ispat vasıtalarından birisidir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda belge anlamına gelen vesika kelimesi kullanılmıştır. Belgenin ayrıntılı tanımı ise ilk defa Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yapılmıştır. Kanunda yapılan bu tanım belgenin ne olduğunu birebir belirlemek yerine hukukumuzda belge olarak nitelendirilebileceğimiz unsurlar hakkında bir çerçeve çizmektedir. Zira, kanun maddesinde verilen tanıma göre, uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plân, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları belge olarak nitelendirilmiştir. Madde metninde belge bir bilgi taşıyıcısı olarak belirtilmiştir. Ancak her bilgi taşıyıcısını da belge olarak kabul etmek mümkün değildir. Uyuşmazlık konusu vakıaları ispatlamaya elverişli bir bilgi taşıyıcısı belge olarak kabul edilebilir. Kanunda sayılan örnek kabilindeki bu sınırlı sayma, kanunun dışına çıkılmaksızın genişletilebilir.

Kanun metninde sayılan belgelere dikkat edildiğinde yalnızca yazılı veya basılı metinlerin değil yazı dışında resim, plan, kroki, görüntü ya da ses kayıtlarının da belge niteliği taşıdığı belirtilmiştir. Zira, hukukumuzda meydana gelen birçok uyuşmazlık, kuvvetli belge niteliğindeki delillerle aydınlatılmaktadır. Bu durum bize belgenin önemini göstermektedir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda sadece senet kavramına yer verilmiş olsa da senet dışında olan belgelerin bir kısmı özel hüküm sebepleri adı altında değerlendirilmekteydi. Nitekim Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 367. Maddesi, özel hüküm sebeplerini, kanunda açıkça düzenlenmeyen delilleri, öngörmekle birlikte delillerin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığını göstermiştir. İlgili maddede, senetsiz ispatı caiz olan davalarda denilmek suretiyle özel hüküm sebeplerinin uygulama alanı belirlenmiştir. Buna göre hukuki işlemlerin ispat dışında temsili nitelik taşıyan ve hukuka aykırı olmayan her unsur delil olabilir. Özel hüküm nedenleri olarak adlandırılan deliller, dava konusu çekişmeli şeyi tüm duyularıyla yani görme, dinleme, tatma, koklama ve dokunma yoluyla incelenerek edinilir. Başka bir ifadeyle bütün duyularla yapılan keşif özel hüküm sebeplerini oluşturur. Bu kavram daha çok taşınmazlar dışında kalan keşfe ilişkin hususlar olarak anlaşılsa da, ses kaydı, plân, kroki, fotoğraf, harita, sesli görüntüler bu kavram içinde değerlendirilmelidir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte özel hüküm sebepleri kavramı terk edilmiş olup, onun yerine madde 192’de “kanunda düzenlenmemiş deliller” başlığı altında düzenleme yapılmıştır. Böylece senetsiz ispatı caiz olan davalarda akla, mantığa ve hukuka uygun yollardan edinilen, davayı aydınlatabilecek ve davanın dayanağı olan çekişmeli vakıaları ispatlayabilecek her türlü unsurun delil olarak değerlendirilebileceği kabul edilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesinde yer alan örnekleme niteliğinde sayılan belgelerden de bu kapsamda yararlanılabilir. İspat faaliyetinde kanunda düzenlenmemiş diğer delillere yer verilmesiyle yani senetten başka delillerin de varlığının gündeme gelmesiyle belge kavramı oluşmuştur. Nitekim kanunda düzenlenmemiş diğer delillerle sağlanmak istenen amaç da ispatın kolaylaştırılmasıdır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndan farklı olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile daha kapsamlı bir içeriğe sahip olan belge kavramına yer verilmesinde hem senetle ispat hem de senede karşı senetle ispat zorunluluğu kuralının en önemli istisnalarından birisi olan delil başlangıcının düzenlenmesinde, yazılılıkla ilişkilendirme olmaksızın, senede daha geniş bir anlam ve içerik yüklenen belge kavramı esas alınmıştır. Bu sayede senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın katılığının aşılması ile birlikte katılığın oluşturabileceği sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla anılan kuralların uygulama alanının daraltılması hedeflenmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmemiş olan diğer deliller kavramına yüklenmesi gereken anlam ve içeriğin belirlenmesinde de senet değil belge kavramından yararlanılması amaçlanmıştır. Nitekim belge kavramı içinde yer alan, kanunda belirtilmiş bulunan takdiri delillerle ilişkilendirilemeyen çizim, plan, film, fotoğraf, görüntü ve ses kayıtlarının ispat faaliyetinde kanunla düzenlenmemiş delil kapsamında değerlendirilmesi suretiyle, takdiri delil olarak kullanılmasının kapısı aralanmıştır.

B-Belgenin İspat Gücü

Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olmak kaydıyla, elektronik ortamdaki veriler, fotoğraf, görüntü, ses kayıtları, plan, kroki, harita, mektup, fotokopi, faks metni, dosya, film ve senet belgenin türlerinden en sıklıkla başvurulanlardır. Burada önemli olan belgenin ispat gücüdür. Zira, belgenin neler olabileceği madde 199’da örnekleme şeklinde sayılmıştır. Ancak ispat gücü, ilgili kanun maddesinde düzenlenmemiştir. Belgenin türüne göre delil kuvvetinin takip eden diğer maddelerde düzenlendiği ifade edilmiştir. Ancak belgenin türüne göre belirtilen şekilde bir düzenleme kanunda yer almamaktadır. Senet ve senedin türüne göre ispat gücü kanunda düzenlenmişken, belgenin ispat gücüne yer verilmemiştir. Buradan çıkan sonuç belgenin ispat gücünün onun senet olup olmamasına göre değişmesidir. Senet, bir belgede açıklanan irade beyanı olup genel anlamıyla bir belgedir. Ancak her belge kanun anlamında senet sayılmaz. Örneğin delil başlangıcı, fotokopi, faks metinleri belge sayılır ancak senet sayılmaz.

Belge kesin delil olabileceği gibi hâkimin takdirinde rol oynayan bir bilgi gücünde takdiri delil de olabilir. Belgenin ispat gücüne ilişkin herhangi bir kanuni düzenleme olmamakla birlikte bu durum Yargı kararlarının bir kısmında göz önünde tutulup, değerlendirilmiştir. Ancak yargı kararları incelendiğinde, belgenin ispat gücü açısından her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu konuda yargıda birliğin olmadığı görülecektir. Tüm bu sebepler birlikte değerlendirildiğinde belgenin ispat gücü açısından kesin delil olarak değerlendirilmesi de zordur. Çünkü bütün belgelerin senet olarak görülmesi ve kesin delil olarak değerlendirilmesi isabetli olmaz. Yargı kararlarının bir kısmında belgenin delil başlangıcı bir diğer kısmında da, genellikle belirtilmese de, takdiri delil olarak görülmesi durumu söz konusudur. Bu açıdan bakıldığından kararların çoğunda belgenin ispat gücü anlamında takdiri delil olduğunun kabulü daha yerinde olacaktır. Delil başlangıcının hukuki işlemin ispatına yeterli olmaması hususu ile belgenin uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olması hususu kıyaslandığı zaman Yargıtay’ın kararlarında “mahkemenin yeterli ispat aracı olup olmadığını değerlendirmesi gerektiği ve bunu göz önünde bulundurmadan karar vermesi halinde usul ve yasaya aykırılık olduğu ve bozmayı gerektirdiği” ibaresinin yer alması belgenin bir takdiri delil olduğu yönünde kanaat oluşturmaktadır.

C-Belgelerin Mahkemeye İbrazı

Belgelerin ibrazı zorunluluğu kapsamında genel ibraz yükümlülüğü ve sınırlı ibraz yükümlülüğü söz konusudur. Genel ibraz yükümlülüğünde davada önem taşıyan belgelerin mahkemeye ibrazı taraflar için genel bir yükümlülük olarak kabul edilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde hem taraflar hem de üçüncü kişiler bakımından genel bir usuli ibraz yükümlülüğünden söz edilememekteydi. Bu sebeple taraflar sadece ellerindeki belgeleri mahkemeye vermek zorunda kalmakta ve bunun dışında bir belgeye ihtiyaç duyulduğu zaman kanuni dayanak olmadığı için ibraz talebi reddedilebilmekteydi. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte gerek taraflar gerekse üçüncü kişiler için kapsamlı bir usuli ibraz yükümlülüğü getirilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndan farklı olarak senetlerin değil belgelerin ibrazı zorunluluğunu düzenlemiştir. Tarafların doğruyu söyleme yükümlülüğü bulunmasına rağmen, hiçbir taraf kendi aleyhine veya karşı tarafın lehine olan bir delili göstermekle yükümlü tutulamasa da kanun, bazı belgelerin bazı kişiler tarafından verilmesini zorunlu kılmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 219’da tarafların belgeleri ibraz zorunluluğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Yani buradaki amaç, vakıaları ispatlamak olduğundan ispat gücüne sahip belgelerin getirilmesi de zorunluluk teşkil etmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, belgelerin ibrazı zorunluluğunu davanın tarafları ve üçüncü kişiler bakımından ayrı ayrı düzenlemiştir. Tarafların belgeyi ibraz etmemesine bağlanan sonuçlar madde 220’de düzenlenmiştir; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükût ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” Şeklindedir. Üçüncü kişinin belgeyi ibraz etmemesi durumuna bağlanan sonuçlar ise madde 221’ de düzenlenmiştir; “Mahkeme, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verirse, bu belgenin ibrazını emreder. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen herkes, elindeki belgeyi ibraz etmek; belgeyi ibraz edememesi hâlinde ise bunun sebebini delilleri ile birlikte açıklamak zorundadır. Mahkeme yapılan açıklamayı yeterli görmezse, bu kimseyi tanık olarak dinleyebilir. Belgeyi ibraz zorunda olanlar, tanıklıktan çekinmeye ilişkin hükümlere göre, belgeyi ibrazdan veya bu konudaki tanıklıktan çekinebilirler. Belgeyi ibraz veya bu konuda tanıklık yapmak zorunda olanlar hakkında, tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.”

İlgili kanun maddeleri incelendiğinde; belgenin ona dayanan tarafın elinde olması halinde, bu belgeyi o tarafın kendisinin mahkemeye vermesi gerektiği; vermemesi halinde ise belge elinde bulunan tarafın iddiasını ispat edememiş sayılması gündeme gelir. Diğer bir durum da, bir tarafın dayandığı ve mahkemeye verilmesini istediği belgenin karşı tarafın elinde olması ve maddede sayılan şartların gerçekleşmesi halinde karşı tarafın bu belgeyi mahkemeye vermesi zorunluluğunun doğmasıdır. Anılan hükme göre; ibrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygunluğuna mahkeme tarafından kanaat getiriliyor olması, karşı tarafın istenen belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi veya ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğunun resmi bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması halinde mahkeme karşı tarafın elinde olduğunu kabul ettiği belgeyi mahkemeye vermesini ister ve ona kesin bir süre verir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen süre içerisinde belgeyi mahkemeye vermez, aynı sürede vermemesine ilişkin geçerli bir mazeret sunamazsa veya belgenin elinde bulunduğunu inkâr ederse mahkeme, belgenin mahkemeye verilmesini isteyen tarafın belge içeriği hakkındaki beyanını gerçek kabul edebilir. Ancak bunun için o tarafın kendisine teklif edilen yemini kabul edip etmemesi veya yerine getirip getirmemesi önem taşır. Son olarak da, davada dayanılan ve mahkemeye verilmesi istenen belgenin taraflar dışında üçüncü bir kişinin elinde olmasıdır. Madde 221’de, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verilmesi halinde, bu belgeyi üçüncü kişinin mahkemeye vermesine karar vereceği düzenlenmiştir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen herkes, elindeki belgeyi ibraz etmek zorunda olduğu gibi, üçüncü kişinin belgeyi ibraz edememesi halinde de bunun sebebini ve delillerini açıklaması gerekmektedir.

D-Ticari Defterlerin Delil Kabul Edilmesi

Senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticari defterlerle ispata ilişkin kurallar senetle ispat zorunluluğunun katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. Maddesinde; “Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.”

Senetle ispatta belirli bir parasal sınır öngörülmesi, tarafların haklı olsalar dahi ellerinde kesin delil bulunmadığı için davanın aleyhlerine sonuçlanmasına sebep olabilir. Hukuki işlemlerin ispatında kendi ticari defterlerine dayanan taraf, şartların bulunması halinde hukuki işlemi, parasal sınır olmaksızın, kesin olarak ispat edebilir. Eğer bir belgenin aksi senet veya diğer kesin delillerle ispat edilebilecekse bu belgenin de kesin delil olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak ticari defter kayıtlarının kesin delil mi takdiri delil mi olduğu konusunda ne doktrinde ne de yargı kararlarında mutabakata varılabilmiş değildir.

E-Sonuç

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesi ile gelen belge kavramı ile belge konusunda sınırlayıcı bir tanım yapmak yerine belgenin ne olduğunu belirten bir çerçeve çizilmiştir. Her ne kadar hukuki işlemlerin yapıldığı zamanki miktar veya değerinin belirlenen rakamın üzerinde olması halinde senetle ispat zorunluluğu kuralı halen işlerliğini korusa da gerek belgenin delil gücü gerek ticari defterlerin delil gücü gerekse delil başlangıcının alanının genişletilmesi bu kuralın yumuşatılmaya çalışıldığı anlamına gelmektedir.

Belge kavramının getirilmesiyle hem delil başlangıcı düzenlenmesinde, yazılılıkla ilişkilendirme olmaksızın, senede daha geniş bir anlam ve içerik yüklenen belge kavramını esas almak hem de kanunda düzenlenmemiş diğer delillere dayanmak suretiyle ispat faaliyetinin gerçekleştirilmesine imkân verilmesi sağlanır.

Belgenin unsurları ve nelerin belge olabileceği kanunun ilgili maddesinde sayılmış olmakla birlikte belgenin delil kuvvetine ilişkin kanunda herhangi bir belirlemede bulunulmamıştır. Bu konuda dayanak olan maddenin gerekçesinde belgenin türüne göre delil kuvvetinin ilerleyen maddelerde düzenleneceği ifade edilse de senet hariç hiçbir belgenin delil kuvveti hüküm altına alınmamıştır. Senet hariç olmak üzere diğer belgelerin delil kuvveti kanunda yer almadığından yargı kararlarıyla açıklığa kavuşturulmak istenmiştir. Ancak yargı kararlarında da herhangi bir ortak kanıdan bahsedilmesi mümkün değildir. Yargıtay, belgeleri bazı kararlarında kesin delil, bazı kararların takdiri delil bazı kararlarında ise delil başlangıcı olarak nitelendirmiştir. Hâkimin takdiri delilleri serbestçe takdir hakkı olduğu için yargı kararlarına konu olan belgelerin delil kuvveti takdiri delil olmalıdır. Ancak değerlendirmeler somut olaya göre değişkenlik göstermektedir.

Belgelerin mahkemelere ibrazı açısından ise kanun belirli kişilere belirli durumlarda ibraz zorunluluğu yüklemiştir. Tarafların, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandığı ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etme zorunluluğu ana kuralına uymayan tarafların ve üçüncü kişilerin mahkemeye belgeyi ibraz etmemeleri halini ayrı ayrı düzenlemiştir.

Ticari defterlere ilişkin düzenlemeler Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer almış ve ticari defterlerin delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirlerini doğrulaması şartı getirilmiştir. Ticari defterlerin delil değerinin takdiri delil mi kesin delil mi olduğu konusunda doktrinde tartışma vardır.

Belge, hukukumuzda yazılı olan veya olmayan bir çok nesneyi içinde barındıran ve yargılamada uyuşmazlığın çözülmesinde mühim bir ispat vasıtasıdır. Her belge somut olay bağlamında değerlendirilmeli, delil olarak takdir edilmesi hakimin takdirinde olmalıdır. Aksi halde şu belgedir bu değildir nitelemesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. Nitekim belgeler, ilgili kanun maddesinde de örnek niteliğinde sayılmış olup kanunla sınırlandırılmaması gerekliliği gösterilmeye çalışılmıştır.

Kaynakça

  • tdk.gov.tr
  • 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
  • 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
  • Tanrıver, Süha. Medeni Usul Hukuku, C. 1, Ankara 2020
  • Parlar, Aynur, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda İspat ve Deliller, Ankara 2014
  • Tutumlu, Mehmet Akif, Medeni Yargılama Hukukunda Delillerin İleri Sürülmesi, Ankara 2000
  • Sarıgül Ata, Bersun, Belge ve Belgenin Delil Kuvveti, (Ankara Barosu Dergisi 2020/1)