TALEP EDİLEN HUKUKİ KORUMAYA GÖRE DAVA ÇEŞİTLERİ

TALEP EDİLEN HUKUKİ KORUMAYA GÖRE  DAVA ÇEŞİTLERİ

GİRİŞ

Dava çeşitleri ,6100 sayılı HMK’nın 105-113.maddeleri arasında sayılmıştır.Dava dilekçesinde dava türünün yanlış nitelendirilmesi nedeniyle davacının usulden reddine karar vermesi uygulamada sıklıkla karşılaşılan yanlışlardan biridir. HMK’nın 32. maddesi çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile talep sonucuna göre dava türünü belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevlerindendir. Hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın, talep sonucuna göre değerlendirme yapmak suretiyle hangi dava çeşidine ait olduğunu belirleyip davayı sonuçlandırmalıdır. HMK ile sayılan dava çeşitleri eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davasıdır.Makalede, uygulamada sıklıkla karıştırılan eda davası, inşai dava ve tespit davası inceleme konusu yapılmıştır.

1-EDA DAVASI

Eda davası,Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105.maddesi hükümde düzenlenmiş olup ,davacının mahkemeden davalının bir şeyi yapmaya bir şeyi vermeye ya da bir şeyi yapmamaya mahkum edilmesini talep ettiği dava türüdür. Eda davasının bir taşınırın teslimi,taşınmazın tahliyesi ,bir para alacağının tahsili  talebi ,bir hakkın tescili gibi talepleri örnek verilebilir. Eda davası sonucunda verilecek karar ile davada iddia edilen tespit  de hüküm altına alınacağından eda davası sonunda verilen ret veya kabul hükmü aynı zamanda bir tespit hükmünü de içermektedir.Hem ayni haklar hem de şahsi haklar eda davasına konu edilebilir . Davacının eda davasını açmakta hukuki yararı bulunmalıdır . Kural olarak eda davalarında hukuki yararın bulunduğu varsayılır. Eda davasında davacı , hukuki yararının bulunduğunu bildirmek ve ispat etmekle yükümlü değildir. Şüphe halinde hukuki yararın mevcut olup olmadığı inceleme konusu yapılabilir.  Bununla birlikte hukuki yararı belirleyen ,davacının gösterdiği dava türü değil ,karar verilmesi istenen talep sonucudur.

Davacı lehine kabul kararı verilen eda davası hükmü ,ilamlı icraya koyularak ilamın yerine getirilmesi talep edilebilir.

2-TESPİT DAVASI

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106.maddesinde düzenlenen tespit davaları ,davacının bir hakkın veya hukuki ilişkinin  varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini talep ettiği dava türüdür. İlgili madde hükmü gereği tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalı ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini yitirmemelidir. Hukuki yarar; davacının dava açmakta hukuk kurallarınca korunan  meşru bir yararının bulunması, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç duyması, bir başka deyişle davacının dava açmakta bir çıkarının mevcut olmasıdır. Bununla beraber davacının tespit davası ile istediği hukuki korunmanın, eda davası,inşai dava ile sağlanabiliyorsa davacının  tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığının kabulü gerekir. Ancak HMK’nın 107.maddesi gereği kısmi eda davası  açılabilen hâllerde eda davası  açılabilir ve bu durumlarda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.  Bir yapının riskli olup olmadığının tespiti ,uzun yıllar bir işyerinde çalıştığı hâlde SGK girişi yapılmamış işçinin söz konusu işyerinde çalıştığının tespiti için açılacak dava ,kira tespit davası ,iş kazası tespit davası ,babalık ilişkisinin tespiti ,mirasçılık ilişkisinin tespiti  tespit davalarına örnek verilebilir.

6100 Sayılı HMK. nın 114. maddesinde, hukuki yarar dava şartı olarak kabul edilmiştir. Mahkeme,her tespit davasında hukuki yararın bulunup bulunmadığını re’sen ve davanın her aşamasında incelemeli ,davacı tespit davası açmakta hukuki yararı olduğunu ispat edememesi hâlinde  HMK’nın 114.maddesi gereği tespit davası dava şartı yokluğundan usulden reddedilmelidir.  Tespit davalarında dava açılmasında davacının hukuki yararının mevcut olduğu sonucuna ulaşılabilmesi için aranan şartlar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi  ‘nin     24/12/2019 Tarih       2018/3006 E.  ,  2019/10208 sayılı kararında açıkça ifade edilmiştir :

“Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı her türlü duraksamadan uzaktır. Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının mahkemece taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir.Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M.; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.297).Uyuşmazlığın çözümünde, hukuki yarar kavramının tespit davasındaki yansımasının ne olacağının ayrıca irdelenmesi gerekir.

Tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup, konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, istemin kabule şayan olabilmesi için bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.

Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunması, şu üç şartın birlikte varlığına bağlıdır: 1)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; 2) Bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; 3) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır.”

HMK 106/3 .maddesi gereği maddi vakıaların tek başına tespit davasına konu yapılması mümkün değildir. Maddi vakıalar ancak bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi bağlamında tespit davasına konu edilebilir. Maddî vakıaların tek başına yalnızca tespiti isteniyor ise tespit davasına değil; Sulh Hukuk Mahkemesinde ,geçici hukuki koruma  müessesi olan delil tespiti kurumuna  başvurulması gerektiği unutulmamalıdır .Tespit davalarında ise,davanın türüne göre başvurulacak mahkeme  türü değişecektir. .

Tespit davaları ,olumlu(müspet )tespit davası ve olumsuz(menfi )tespit davası olmak üzere ikiye ayrılır. Olumlu (müspet) tespit davası bir hak veya hukuki ilişkinin varlığına ilişkin açılan tespit davasıdır . Menfi tespit davasına ;mirasta saklı pay hakkının varlığının tespiti ,bir derneğe üyelik hakkının varlığının tespiti ,kira tespit davası örnek verilebilir. Menfi(olumsuz) tespit davası ,bir hakkın veya hukuki ilişkinin bulunmadığına ilişkin tespitin mahkeme tarafından yapılması amacıyla açılır. İcra  takibinden önce veya icra takibi esnasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığının ispatı amacıyla açtığı dava menfi tespit davasıdır. Henüz icra takibi yapılmadan önce davacının borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararı mevcut ise menfi tespit davası açılması mümkündür. Hakkında icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine süresi içinde itiraz etmemesi  ya da ödeme emrine itiraz etmiş olmasına karşın itirazının  yerinde görülmemesi sonucu icra takibi kesinleşmiş ve icra tehdidi altında ödemesi istenen borcu henüz ödememişse  ,maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını takip devam ederken  menfi davası açabilecektir.

Yargıtay 3.Hukuk Dairesi ,02.05.2019 Tarih, 2017/7853 Esas ,2019/4067 sayılı Kararında ;

“Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.

Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.

Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.” ifadelerine yer verilmiştir.

Tespit davası sonucunda davanın reddine veya kabulüne ilişkin verilen kararlar ,sadece bir durum tespiti içerdiğinden ilamlı icraya konu edilemezler .Bir başka deyişle eda hükmü içermeyen tespite ilişkin ilamlar icra takibine konu edilemez. Ancak kesinleşmeleri hâlinde tespit davası sonunda verilen kararda yer alan vekalet ücreti ve yargılama giderinin ilamlı icra takibine konu edilmesi mümkündür.

3-İNŞAİ DAVALAR

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 108.maddesi hükmünde düzenlenen inşai davalar,yeni bir hukuki durum yaratılması veya mevcut bir hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesi yahut onun ortadan kaldırılmasının talep edildiği davalardır. İnşai dava, ancak, bir inşaî hakkın dava yoluyla kullanılmasının maddi hukuk açısından zorunlu olduğu hâllerde açılabilir. İnşai davalar  davacının tek taraflı iradesiyle ya da tarafların bu konuda anlaşması ile sonuca ulaşılması mümkün olmayan ancak bir mahkeme kararı ile hakkın kullanılabilmesinin mümkün olduğu hâllerde kullanılabilir. İnşaî haklar, tek taraflı bir irade açıklaması ile kullanılırlar ,bir kere kullanılmakla sona ererler ve  irade açıklamasının karşı tarafa vardığı anda kendisinden beklenen hukuki sonucu doğururlar . İnşai haklara vasiyet hakkı,önalım hakkı ,miras reddi ,kira ve hizmet sözleşmelerinin feshi ihbar hakkı örnek verilebilir. Yasa koyucu, kamu  düzeni ya da bazı hukuki sebeplerle bazı inşai hakların kullanılmasının tarafların tek taraflı iradesine dayanmasının yaratacağı sakıncaları önlemek amacıyla  bu hakların ancak inşai dava açılmak suretiyle kullanılmasını mümkün kılmıştır. İnşai davalara ,boşanma davası,derneklerin feshi davası ,ölüme bağlı tasarrufların iptali davası, evliliğin feshi davası ,ortaklığın giderilmesi davası ,babalık davası,nesebin reddi davası örnek verilebilir. İnşai dava sonunda verilen ret kararları aynı zamanda o hakkın bulunmadığına yönelik bir tespit hükmü içerir.İnşai haklar geleceğe etkilidir ve kanunlarda aksi belirtilmedikçe geçmişe etkili sonuç doğurmazlar. Ancak babalık davası,nesebin reddi davası,ölüme bağlı tasarrufların iptali davası gibi  bazı inşai davaların kabulü hâlinde verilen inşai kararlar geçmişe etkili sonuç doğurur.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/13788 Esas , 2014/16102 sayılı kararında;

“Bilindiği üzere; bir kimsenin tek taraflı irade beyanıyla yeni bir hukuki ilişki meydana getirebildiği hallerde kurucu(inşai-yenilik doğurucu) hakların varlığından sözedilir. Kural olarak inşai hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç doğar. Ancak bazı inşai haklarda hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla hukuki sonuç kendiliğinden doğmaz. Bu inşai hakların mutlaka mahkeme aracılığı ile kullanılması gerekir. Mahkeme inşai davanın kabulüne karar verirse bu karar inşai niteliktedir. Çünkü bu kabul kararı ile yeni bir hukuki durum yaratılır. Bu durumda açılan davaya inşai dava denilebilir ve bu inşai hakkına dayanarak mahkemeden bir hukuki durumun değiştirilmesine veya kaldırılmasına veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasına karar verilmesini ister. İnşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar kural olarak geleceğe etkilidir. Yani bu hakkın kazanılması ile ortaya çıkan yenilik doğurucu etki kural olarak gelecek için olup geçmişe etkili değildir. Geleceğe etkili inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlarda hukuki durumdaki değişiklik diğer bir söyleyişle yeni hukuki durum yaratılması ancak inşai kararın kesinleşmesi ile meydana gelir. İnşai hükümlerin geçmişe etkili olması istisna olup, ancak özel bir neden bulunması halinde mümkündür.” Hükmüne yer verilmiştir.

İnşai hükümlerin etkisi hükümle birlikte kendiliğinden ortaya çıkacağından inşai hükümlerin tek başıına inşasına gerek yoktur ve ilamlı icra yoluna başvurulamaz.

SONUÇ

Eda davası , davacının mahkemeden davalının bir şeyi yapmaya bir şeyi vermeye ya da bir şeyi yapmamaya mahkum edilmesini talep ettiği dava türüdür. Kural olarak eda davalarında hukuki yararın bulunduğu varsayılır. Bu nedenle eda davasında davacı , hukuki yararının bulunduğunu bildirmek ve ispat etmekle yükümlü değildir. Şüphe halinde hukuki yararın mevcut olup olmadığı inceleme konusu yapılabilir.  Tespit davaları ,davacının bir hakkın veya hukuki ilişkinin  varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini talep ettiği dava türüdür. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki korunmanın, eda davası,inşai dava ile sağlanabiliyorsa davacının  tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı kabul edilmektedir. İnşai davalar,yeni bir hukuki durum yaratılması veya mevcut bir hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesi yahut onun ortadan kaldırılmasının talep edildiği davalardır. İnşai haklar geleceğe etkilidir ve kanunlarda aksi belirtilmedikçe geçmişe etkili sonuç doğurmazlar. İnşai dava sonunda verilen ret kararları aynı zamanda o hakkın bulunmadığına yönelik bir tespit hükmü içereceğinden inşai dava açılabilen hâllerde davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı kabul edilir.